iki kız, iki şehir, bir kitapçı

  • Hava yağmurlu olsa, hamiçkoyla en uzaklardan (mesela Mecidiyeköy'den) otobüsle Kozyatağı'na gelsek, otobüsten E5'te inip o güzel, ıssız İstanbul sokağından 'evimize' yürüsek... Hamiçkonun şirin evi, Kozyatağı'nda bir binanın tepesindedir. Kısa, ıssız ama güven veren, yıldızlı bir İstanbul sokağının ucundadır. Sevdiğimiz bir sürü yere yakındır. Onun o soğuk ama yine, hep şirin evi, 'evimiz' gibidir. Hamiçkoyla tortellini-şarap yapsak, ya da kurbik-earl grey, ya da onun bileğindeki dövme: mandalina! Cem Adrian dinlesek, saçma ama güzel şeyler izlerken hamiçko benden bile önce uyuyakalsa.
  • Kış akşamı, boğazımda acı is kokusuyla Kızılay'dan eve yürüsem. Dost Kitabevi'ne uğrasam. Hızla geçip ilk katı, alt kata insem; yabancı kitaplara baksam... Çocukluğumdan beri binlerce defa gezdiğim Dost Kitabevi'nde yıllardır aynı suratsız personel çalışıyor. Bir kitap danışmanı var, arasıra o soğuk olmayan bir ifadeyle bakıyor; onun dışındaki personel ise hep mutsuz, bunalmış, ilgisiz... Onları işlerinden soğutan başka bir düşünceleri var sanki. Orada sorunları ne acaba? Hepsinin yüzü gözümün önünde. İsteseler sohbet ederiz.
  • Ekim bize gelse; yine çay içerken uyuyakalsa...
İnsanları ben mi uyutuyorum acaba?*

* Hamiçko, otobüsle Kozyatağı'na gelene kadar yolda kim uyuyacak da kim uyanık kalıp ineceğimiz durağı kaçırmamamızı sağlayacak diye pazarlık ettiğimizi hatırlattı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder