Sevgili günlük...

Bugün kahvaltıdan önce bir saat kadar yürüdüm etrafta. Bir ara yönümü şaşırmış, hedefimin tersi istikametine gitmişim ama sonuçta çıktığım yeri de biliyordum. Gezdiğim yerlerde hep tam Hollandalı binalar vardı, ya da belki tam Groningen'li. Zira ben bütün Hollanda'yı tanımıyorum henüz. Binalar hep kızıl, tuğladan, kara sivri çatılı ve küçük şirin olanlardandı yani. 2-3 katlı. Resimdeki gibi, ama bugün kar yok.
Kanalların yanından, teknelerin yanından yürüdüm. Dönerek açılan köprülerden geçtim. Yürüdüğüm yolları çok sevdim, biraz da alışmış buldum kendimi. Yürürken hep kardeşim M.'yi düşündüm. O bunları nasıl görürdü diye. Annemi düşündüm, sever miydi buraları... Pötürgemi de düşündüm çünkü onunla da yürüyoruz buralarda ve bence mutluluk bir çiçektir, bastığımız yerde biter.
Media Markt'ta, Ankara'daki gelecek evimizin hayaliyle elektronik eşyalara baktım. Burada ekmek kızartma makinesinin o kadar çok çeşidi var ki. Sandviçe, farklı ekmek çeşitlerine düşkün oldukları için herhalde. Bizde tava ekmeği düzeyini aşmak bile zordur. :) Kepekli ekmek bile çoğusunca bir özel bir farklıdır.
Sonra yine 'bu ne mağazasıymış, aa' diye baka baka (çoğu pet-shop, 2. el eşya, kitap-poster ve takı dükkanı çıkıyor ilgimi çekenlerin) şehir merkezine döndüm. Şimdiye kadar mağazalara yaklaşımım biraz çekingen oldu. Vitrinlerine bile kısacık baktığımı, içlerine girmekten çekindiğimi farkettim. Bunu aşmaya çalışıyorum. Bugün bir hırdavatçıyla konuştum. :))
Merkeze geldiğimde karnım acıkmıştı artık, markette aç karnına alışveriş yapınca poşetim biraz fazla aburcuburla doldu galiba... Sonra eve gelip sağlıklı yaşam kahvaltım (!) mantı-makarnamı yedim (kıymasız, yağsız salça sosu, yağsız yoğurt sosu, baharatla). Bilgisayar başına geçtim.
Televizyonumuz olmadığından* mıdır, internette o kadar uzun zaman geçiriyorum ki. "Boşa", yatıp televizyon izler gibi. Okumadığım gazete, blog kalmıyor. Dünyanın dört bir yanından twit takip ediyorum (blogger ve twittercıların değerlendirilmesi başka yazıların konusu olmalı). TV yerine internet, insanı beklediği gibi bir aydınlanmaya götürüyor mu? Belki %4 filan. Yani önemsenmeyecek düzeyde. Yani gençliğimin TV'siz bir hayat ile kendi kendini yetiştirme hayalinin boş bir mit olduğu ispatlandı, ben de Ankara'da TV'ye yöneleceğim. :)

Bugün içimden geçenin %90'ı şu: Pötürgem ve M. mutlu olsunlar. %10'u da ne olacak, kuzişler, topuklu ayakkabı, çanta...

* Bir Hollandalı insaniyetine yer vermek istiyorum. Hollandalı bir arkadaşım, birlikte ödev yaptığım dev sarışın çocuk, evindeki fazla bir televizyonu ücretsiz bize verebileceğini söylemişti bana. Sadece bir defa, sızlanmadan, TV'miz olmadığını belirtmem üzerine. Yani öyle bunlar cimri, her şeyi satarlar demeyin. Öğrenci adam ama ne ince.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder