Hanımlar Yarışıyor

Benim gördüğüm Hollandalılar oldukça sportif. Soğuk, yağmur, sis demeden koşuyorlar; 10 yıldır yağmayan kar diz boyu yağdığı gün bile bisikletleriyle çıkıyorlar yola - bir otobüse bin bir yürü ama di mi. Zaten senin şehir dediğin yer küçücük bir coğrafya... Gerçi belki de tembellikten biniyorlardır bisiklete, yürümeye üşenip çabucak gidebilmek için nereye gidiyorlarsa. Nitekim köpeklerini bisikletle gezdiren insanlar var. Kendileri fır fır pedal çeviririrken, tasmalarından tuttukları köpecik bisikletin yanında kulaklarını sallaya sallaya koşuyor. Aha geçtin geçicen köpeğin ayağının üstünden diye aklım çıkıyor...

Benim Hollanda'ya daha yeni geldiğim günlerde Pötürgem de bir koşudan bahsediyordu: 4 Mijl. Burada metrik sistem kullanımda ama bu yarış 4 mil koşusu. Pötürgemin hedefi dereceye girmek değil; yarışa katılan tez danışmanından daha sürede koşuyu bitirmekti. Neyseki koşu öncesi gece arkadaşlarımızla bir geç-düğün-partisi yapıp biraları ve Kristian'ın güzel elleriyle yaptığı white russian'ları içtik de Pötürgem hırsından vazgeçti. Gel gelelim yarış Pötürgeme değil bana yaradı. Ben o tarihe kadar koşmamıştım, koşamazdım. 'Koşunca insanın beyni zonk zonk zonkluyor hiç bana göre değil, kusarım' modundaydım. Ama bir de baktım ne göreyim. Kılları kadayıf olmuş, yüzleri hacı dede gibi pembecik yaşlılar mı koşmuyor, dilleri dışarda el kadar çocuklar mı... Sade onlar değil, gelinlik giymiş gay adamlar koşuyor! (Zor kısmı gay halinle koşmak değil, gelinlikle koşmak elbet) Bu resimde koşanlar nedendir bilinmez eski Romalı kıyafetlerinden giymişler. Bir de tavşanlar vardı... Benim neyim eksik, ben de koşaydım dedim, gözüm kaldı.

Sonra günlerden bir gün evimize bir posta geldi - şehrin bütün koşularının reklamı. Bir tanesi Ladies Run, hanımlar koşusu. Anne-kızlar için 2.5km, hırssız insanlar için 5km, dötüne güvenenler için de 10km. Hiç koşmamış ben hangisi seçmeliydim? Kendimi henüz anne olmaya hazır hissetmediğimden (daha ben kendim çocuğum) 10km'ye kaydoldum. Eşim dostum güldü bana.

Koşu 6 Haziran'da (desteğinizi bekliyorum!). İlk antrenmanıma Salı günü çıktım. Annemlerle ördeklere ekmek attığımız parkta, havuz kenarında 5 tur attım, turların 900m olduğunu sanıyordum. Eve gelip sevgili google maps'ten kontrol edince bir turun 1.4km olduğunu gördüm. Haloloy. Ignorance is a bliss. İlk denememde 7km koşmanın karşı konulmaz hafifliği... Gel gör ki ikinci gün (Çarşamba) her yanım (belim bile!) hamladığından evden dışarı çıkmadım. Bugün ikinci antrenmana gittim, yine 5 tur. :) Koşarken dizi ağrıyanınız varsa dizlik öneririm ama yanlar ve beller için bir çözüm bulamadım.

Bugün bir sürü insan geçti ben koşarken yanımdan. Yaşını başını almış bir teyzeyle amca bana gülerek ve galiba acıyarak baktılar. Birkaç insan anlamadığım bu dilde bir şeyler dedi. Çok mu biçare görünüyordum, çok mu kızarmıştım? E ben onları da biliyorum! Okulun spor merkezinde circuit training yaparken, bu sapsarı-bembeyaz insanların nasıl kızardıklarını gördüm. Yanakları pembeden mora doğru öyle bir gidiyor ki, ben "ay bu genç irisinin tansiyonu çıktı galiba, düşecek şimdi!" diye panikliyor, gözlerimi ayıramıyorum kendilerinden...
Koşum bitince gururlu kimliğimi bir kez daha kuşanıp ne yaptım? Tipimin, yüzümün ne halde olduğunu önemsememeye çalışarak park yakınındaki Türk marketine gidip zeytinle salça aldım, "meh meh -anlamsız gülüş- koştum da parkta, kırmızıyım di mi"...

Bir de kozmetikle ilgili yazılarda "bu bık bık allık fitness salonundan yeni çıkmış gibi taze ve doğal bir pembelik verir yanaklarınıza" derler! Tanrım senden dileğim: Beni spordan sonra kimse görmesin. 11.45'te koşuyu bitirdim, eve geldim, su içtim, kola içtim, duş aldım hala pembeydim...

Pucca olsa "deli mi mikti? ne koşuyosun kıçını yırta yırta!" gibi bir şey derdi herhalde. Ben öyle bir dili ne kadar denesem yine estetik kullanamam. Tü kaka demek değil niyetim; zaten şu blog dünyasında onlarca kişi Pucca'yı taklit ediyor, benim küçük dünyamdan görebildiğim kadarıyla. 

Ben Nip/Tuck dizisinde eskiden pornocu olup Christian'ı düğün günü terk eden ama aslında bir manyak tarafından kaçırıldığı anlaşılan ve bu manyaktan yediği dayak ile uhrevi dünyaya yönelip kendini scientology tarikatına adayan Kimber'ın ermiş ruh haliyle söylediği "eskiden spor salonuna gitmeden önce 1 saat süslenirdim, ne gerzekmişim." lafı ile kendimi avutuyorum. İçimde yer etmiş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder