Les essais sur le vélo

A=Pötürge (Metinde defalarca Pötürge deyip de içinizi bir hoş yapmak istemem.


A'nın bisikletinin arka tekerindeki dişli, haftalarca yağan karın ve sıfırın üzerine çıkmayan hava sıcaklığının -soğukluğunun- etkisiyle olsa gerek Ocak sonunda patlamıştı. Evet, patlamıştı! "Herhalde frenim bozuldu, pedalı çok zor çeviriyorum" diye mırıldanan A, güçlü bacaklarına güvenip pedala asılınca, kış akşamı karanlığındaki boş sokakta aniden metalik bir ÇOTAAA sesi yankılanmıştı.


A pedalları çevirebileceği gibi, bisikleti tamir edebileceğine de inanmış, elleri soğuktan uyuşmasına rağmen  saatler harcamıştı evinin bahçesinde bir arka teker üzerinde. Ama küresel ısınmadan muzdarip dünyamızın Hollandalı bu şehrinde kış A'dan daha yamandı ve bu yeterince çetrefilli bir mücadele değilmiş gibi günler bir bisikleti tamir etmeye yetmeyecek denli kısaydı.


A tamir işini havaların ısındığı döneme erteledi. Sevgili eşi E ise buz üstünde bisiklete binmek hususunda A kadar iddialı olmadığından, Canan isimli bisikletini A'ya verdi. A çok şanslıydı, Canan cillop gibi bir bisikletti, ki Rabbim hepimize çirkin şansı versin, Canan'ın başına ne geldiyse güzelliğinden geldi. İlkbahar bereket ve ümit vaadederek şehre yaklaşırken, Canan'ı kilisenin önünde kaçırdılar.


Artık ne A'nın ne E'nin bisikleti olduğundan, şehir iki yeni otobüs müdavimi kazanmıştı. Önceleri her binişte şoföre 1.5 avro ödeyen A ve E, sonraları Hollandalılar gibi strip kart alıp otobüste ekonomik olmayı öğrendiler.


Neden sonra E bisikletsizlikten yıldı. İlkyazla gelen güneş ve meltem coşkusu içinde sayfiye dürtüleri uyandırıyor, evine gelen misafirlerini bisiklete atıp göl kenarına götürmek hevesiyle yanıp tutuşuyordu. İhtiyaçları olan bir bisikleti onlara Rmc kod adlı temiz kalpli arkadaşları verdi. Ama uzun Rmc'nin bisikleti E için bir Arap Atı kadar büyüktü ve doğrudan A'nın kullanımına girdi. Gereken ikinci bisiklet ise henüz bulunanamamıştı. A da kışın kırılan ve aslında iyi marka (Batavus: 'batafıs' okunur) olan bisikletini tamir etmek için güneş altında saatler harcamaktan çekinmemesine rağmen bu işte başarılı olamıyordu.


E işin başına geçti ve bisikleti kolundan (gidon) tutup büyük bir tamirciye götürdü. Tamirci çok dolu olduklarını, bisiklet kabul edemeyeceklerini söyledi. E bisikleti başka bir tamirciye götürdü, o da doluydu. E mahcubiyet içerisinde "ama," dedi, "misafirimiz var ve bu bisiklete ihtiyacımız var." Tamirci suratında bir olumlu duygu düşünce ibaresi olmaksızın baktı E'ye... E bir hafta sonra tekrar çaldı tamircilerin kapısını, aynı sırayla. İlk tamirci, tuhaf bir İngilizce'yle "we are overbooked" dedi, bisikleti tamire kabul etmedi. Müspet yanıt ikinci tamirciden gelecekti, ama o da bütün şirinliğini (32 diş) göstererek gülümseyen ve Japon milleti gibi eğile eğile defalarca teşekkür eden (bisikletimizi tamir makamına kabul ettiğiniz için ne kadar müteşekkir olduğumu anlatamam) E'ye yüz vermeyecek; hatta E'nin onu bisikletten tiksinmiş, dolayısıyla işinde mutlu olmayan depresif bir adam olarak görmesine sebep olacaktı.


O akşamüstü E, bisikletini teslim almak üzere evden çıktığında neşesi yerine gelmişti. Zira E artık 'tamircinin bisikletler ve mesleği hakkındaki duygulanımı nasıl olursa olsun, benim popom seleye kavuşsun yeter' şeklinde bakıyordu olaya. Tamirci dükkanının olduğu caddeye vardığında, yolda sağa sola dönerken kollarıyla sinyal veren bisikletlilere 'az bekleyin, geliyorum' der gibi gülümsedi ve dükkana girdi. Tamir edilmiş, ve üstüne karton kapatılıp isim yazılmış bisikletlerin arasında kendisininkini aradı gözleri, bulamadı. Sabah yüzüne çok az bakan tamirci, onu hemen tanıdığında biraz umutlanır gibi oldu ama sonra gözleri dükkanın karanlık bir köşesinde bıraktığı gibi duran bisikletiyle buluştu. Kırıktı.


E bir görev gibi dinledi tamircinin sözlerini: "meh meh çok kırık moh moh yapamayız pff yenisini alsan daha iyi." Sonra emekleri için adama teşekkür etti, bisikleti kanala atma isteğiyle tutup çıkardı dükkandan. E'nin böyle atma parçalama huyu olmadığından bu arzu tatmin edilemeden havada asılı kaldı. Akşam rüzgarı sokakları gıdıklar, işten okuldan dönen insanlarla caddeler dolarken E, bisikleti kendini beğenmiş bir polisin genç bir suçluyu kolundan netameli tutuşu gibi tutarak çekti, yine eve götürdü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder