Cuma 4+1'dir.

Perşembe tatil yapınca, Cuma bir garip oluyor. Cuma’nın alamet-i farikası neşesi, ki o biraz da sinirli bir neşedir, nihayet Cuma’nın çalışmanın son günü olduğunu bilmekten ama biraz da günlerdir çalışıyor olmaktan geliyormuş bana kalırsa. Akşam dağıtabilirim, ne olsa toparlayacak iki günüm var. Sabah uyuyabilirim, saati kurmadan, alarmın bet sesini duymadan. Uyanınca uzun uzun, buharlı, yavaş çekim banyo yapabilirim, diye düşünmenin tatlı neşesi ve dört gün mesainin üstüne son bir gün daha hala çalışıyor olmanın, işyerinin bütün o hırgürünün, uç uca eklenen telefonların, floresan lambaların, gömleğin, ceketin siniridir biraz da Cuma.

Dün 19 Mayıs diye tatil verdiler biz 9-6 bordrolulara, ben de aksi gibi hamama gittim. Ferah nefesi kaynar su buharıyla takas edip, natırın güçlü ellerine tezat tatlı sözlerine (“Dön aşkım…”) açıp buğulanmış zihnimi, kendimi bir Elif Şafak romanı içinde hayal ederek yumuşadım, mayıştım, pelteleştim. Akşam, hamam sonrası kendimi sakınmadan yağmurlu Ankara sokaklarında yürüdüm sevgilimle. Kürkçü dükkanında, çalan şarkıyı kimin söylediğini tahmin etmeye çalıştım (“Bruce mu bu?”) . Doğru bildim, biramı aldım: “İç aşkım…”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder